Demiryolcu değildi ama eksik etmezdi hiç başında apoletsiz demiryolcu şapkasını birinci, ikinci, üçüncü mevki diye de ayırt etmeden aynı tarifeyle taşıdı bütün yolcuların bavullarını. bazen sırtı, bazen elleri,bazen el arabasıyla, trenden taksilere taksilerden trene…
Yolcular tanıdı yıllar boyu, bazen trenden inen, bazen trene binen. bu hiç değişmedi seneler boyu. yolcular geldi, yolcular gitti. birinin yolculuğun bittiği yerde birinin yolculuğu başladı.
Acı düdük fonunda Binlerce veda gördü, binlerce vuslat… ayrılışın gözyaşıyla hüzünlenen peronlar, kavuşmanın sevinciyle ışıldayan raylar …
İsli istasyonlarda kara tren beklerken, kara tren uğurlarken gençliği dumanlaşıp karıştı buharlı tren islerine. sırtında tahta bavul izleri bırakarak…
müzelerde yer ayrılırken tahta bavullara, parçalanıp hurdacılara gönderilen buharlı lokomotifler değil, Onun gençliğiydi, gençlik anılarıydı
Demiryolcu değildi! “Kendi nam ve hesabına” çalıştığı söylenirdi ama hamalbaşını da ihmal etmezdi. istasyon şefini de hamal başına ne verdiği bilinmezdi ama arada bir istasyon şefine bir paket sigara verdiği olurdu sırtını sağlama almak için.
Sonra mavi trenler sildi yüzündeki isi ama yüzünün ışıması uzun sürmedi. petrol ile birlikte marangozlar tahta bavulu bırakıp tabut yapımına koyuldu ilk otobüs seferiyle vakitsiz sırasız ölümler görmeye başladı. vakitsiz acılara alışmaya başladı bir oğlunu trafiğe kurban verdiğinde
Ve elektrikli trenler geldiğinde ömrünün sonbaharıydı. bir evlat daha yetiştirip yolladı askere Ayaş Tüneli bitmeden otobanlar ateş yolcularsa kelebeğe döndüğünde İstasyonlar ıssızlaştı, tekerlekli çantalar elinden aldı son ekmeğini. üç beş yolcuyla seyir eden trenler gibi üç beş kuruşla yetinmek zorunda kaldı. başkada bir iş aramadı. bu yaştan sonra arasa da bulamazdı binlerce genç işsizken Yaslı istasyonlarda umuda yolculuk edenlerinde umudunu tüketip dönenlerin de bavulunu taşıdı
permisi yoktu. şapkası permi yerine geçerdi. demiryollarıyla seneler boyu bedava gidip bedava geldi Ankara’dan Sivas’a, Sivas’tan Ankara’ya.. ta ki asker dönüşü oğlunu bir tanıdık vasıtasıyla demiryollarına yerleştirene dek. sonra gururla gösterdi permisini kondüktör daha bilet sormadan
Demir yolcu değildi ama ad ada tanırdı bütün demiryolcuları ahbaplık kurmuştu hepsiyle makinist, makasçı, manevracı tren şefi, revizör, hareket memuru, istasyon şefi gardfren… ayırt etmezdi hiçbirini, hepsine “Şefim” derdi.
Demiryolcu değildi yine de istasyonlardan el etek çektikten sonra nasırlı ellerine alıp bakacağı bir Serkisof saati olsun isterdi... kapağında buharlı loko bulunan… Yunus AKIL 2005 Bu Şiir Yeşil Göle Dergisinde yayınlanmıştır.