Hasan Keyf’i sadece resimlerde ya
da televizyon ekranlarında görenler onun ne ifade ettiğini bilemezler,
kavrayamazlar. Hasan keyfi yaşamak gerek, görmek gerek, yaşatmak gerek…
Hasan
Keyf’i görmeden önce onun insanlık için ne ifade ettiğini, bizim için ne ifade
ettiğini ancak gazete yazılarıyla yüzeysel olarak biliyorduk. Bütün dünya,
insanlığın ortak kültürel mirası için bir şeyler yaparken bizlerse seyirci
kalıyorduk.
Diyarbakır
başkanlar kurulu öncesi sendikamızın 30 Ekim 2008 de düzenlediği Hasan Keyf,
Mardin, Midyat ve Diyarbakır gezisinde bu ezberimiz bozuldu. Hasan Keyf’le
yüzleşme fırsatı elde ettik. Geziye katılan bütün arkadaşlarımızın insanlık
tarihine bakışları değişti. Bir günlük Hasan Keyf gezisi onun derinliğine kavramada
ebetteki yetersiz kaldı. Bu kadim yerleşim yeri daha otobüsten iner inmez
bizleri büyüledi. Dicle kayısında dona kaldık. Karşımızda bir resim değil canlı
bir tarih vardı. Dicle nehrinin yorgun suları akarken bir senfoni sesi gibi
gördüğümüz muhteşem manzaraya fon müziği oluyordu.
Hepimiz
ard arda fotoğraf makinelerimizin deklanşörüne durmadan bastık. Daha nehrin
karşına geçmeden yüzlerce muhteşem görüntü makinelerimizin belleklerindeki
yerini aldı. Dicle’nin her iki kıyısında adeta tarih fışkırıyordu. Eski ve yeni
köprü geçmişle bu gün arasındaki bağı kuruyordu. Dicle içinde kalan eski köprü
ayağı ve Medrese kalıntıları karşımızdaki manzaraya güzellik katıyordu.
Yeni
köprüden karşıya geçtiğimizde ise tırmanış başlıyordu. Bizler yukarı
tırmandıkça insanlık tarihinin derinliklerine olan dalışımızda başlıyordu.
Gördüğümüz
her şey bir tarihi uygarlığı ifade ediyordu. Camisiz minare, kayalara oyulmuş
yüzlerce mağara, tepeye tırmanana kadar tarihi yolculuğumuz devam etti. Adeta Indiana
Johns filmlerinde gibiydik. Tepede üzerinde farklı farklı yazılarla olan mezar taşları…
Saray kalıntılarına bakarken
üstünde bulunduğumuz tepenin, hemen ayaklarımızın altınında üstü toprakla
kaplanmış yerleşim yeri olduğunu fark ettiğimizde şaşkınlığız iyice artı.
Altımızda
kadim bir yerleşim yeri, gözlerimizin önünde ise müthiş bir manzara gökyüzünde
ise güz bulutların seferi…
Artık
dönüş vakti gelmişti. Gidecek daha çok yerimiz vardı. Malabadi köprüsüyle
başlayan bu günkü gezimizi mağara içinde köpüklü ayranlarımızı yudumladıktan
sonra Hasan Keyf’e bu günlük veda ederken sonlandırdık. Ama hepimize bir görev
yüklemişti Hasan Keyf. Bizlere ulaştırılan insanlığın bu kültürel ve tarihi
mirasını gelecek kuşaklara ulaştırmak…
Döndüğümüzde
artık hepimiz birer Hasan Keyfi yaşatma gönüllüsü ve bunun için verilecek
mücadelelerin öznesi olmuştuk.
2008 Yunus AKIL
NOT: Diyarbakır’da 30 Ekim 2008 ayında
yapılan BTS Başkanlar Kurulu Hasankeyf gezisi