Göle gibi ülkenin merkezinden binlerce kilometre uzak taşra kasabalarına teknolojik bir yeniliğin gelmesi aylarca oranın gündemini oluşturur. Çocuğu yaşlısı demeden bütün kasaba halkı aylarca bununla yatar kalkar. Bu yenilikler iletişim - haberleşme araçları ile ilgili ise bu gündem başka bir yeniliğin gelmesine kadar devam eder. Benliğimizi şöyle bir yokladığımızda radyo, sinema, televizyon ve telefon ile tanışmanın, hepimizin hafızasında bir anısına rastlarız.. Yıllar sonra biri tarafından bu anıların amatörce yazıya aktarılması ya da Yılmaz Erdoğan da olduğu profesyonelce beyaz perdeye aktarılması ister istemez bizi o günlere götürür. Çocukluğumuzun yada gençliğimizin o sıcak anılarına dalıp gitmekten ve o günleri yad etmekten kendimizi alamayız.
Yılmaz Erdoğan’ın kendi kasabasına televizyonun gelişini işlediği “Vizon Tele” bunun en güzel örneklerinden biri. Kasabasına Televizyonun gelişini en güzel biçimiyle aktarır beyaz perdeye. Bununla kalmaz daha birkaç gün önce kasabanın en popüler mekanı olan sinemanın televizyonun gelişiyle birlikte pabucunun nasıl dama atıldığının da aynı ustalıkla altını çizer…
Arada yüzlerce kilometrelerde olsa da benzer yaşam koşulları altında hayatın sürdüğü Yılmaz Erdoğan’ın Kasabası ile Göle’nin pek çok benzerliği vardır. Ancak orda Vizon Tele ile ağır bir yenilgiye uğrayan sinemanın kaderi ile Göle sinemasının kaderi ve siyasetçilerin dramı örtüşür desek abartıya kaçmaz. Yılmaz Erdoğan O süreci iki filme sığdırdı. Bir insan ömrüne yakın bir geçmişe sahip “Göle Sineması” hakkında yazılacak ve anlatılacaklar da birkaç sayfa yazıya değil birkaç kitaba birkaç filme sığmaz… Hele bunları birde Gölelilerin kendilerine üzgü biraz abartılı, biraz mizahlı ve ölçüyü aşmayan argolu tarzıyla dile getirdiğinizde her konu tam bir Aziz Nesin’liktir. Mizahla birlikte biraz derinlere indiğinizde dram içinde dramla karşılaşırsınız. Göle’yi işlediğiniz her konuda olduğu gibi sinema konusunda da biraz önce kahkahalar patlatarak yad ettiğiniz bir anının barındırdığı hüzünle derin bir sessizliğe bürünmeniz an meselesidir. Tabi ki bunun terside geçerlidir Göle’de.…Bu durumda yöremize ve insanımızda gülüş ve gözyaşının kardeşliğinde olsa gerek …
Evet Göle Sineması da bütün bunları fazlasıyla içerir. Televizyonun daha olmadığı o günlerde, Gölelilerin büyük kentleri gördüğü, farklı dünyalarla tanıştığı, sinema karakterleriyle kendini özleştirdiği, savaş sahnelerini gerçek sanıp saklandığı, bazen duygusal sahnelerle gözyaşlarına hakim olamadığı bir mekandı. 9 ay kışın sürdüğü bir kasabanın dışa açılan tek penceresiydi…
Göle sinemasının bu gün içine düştüğü durum zaten başlı başına bir dram değil mi? Ama mekanların dramı kadar kişilerin dramı da vardır. Kişilerin dramı karşısında mekanlarının dramının sözü mü olur diyeceksiniz? Küçük taşra kasabalarında kişilerin dramıyla mekanların dramı zaten birbirinin tamamlayıcısıdır. Bu yüzden kültürel bir miras olarak bu günlere taşınan mekanların o dramatik geçmişi bu günlere ışık tutarak kişiler kadar kendisinden söz edilmeyi de hak eder. Göle gibi bir yerde tarihe not düşmek gibi arzunuz da var ise eğer her iki drama değinme artık keyfiyetten çıkar bir zorunluluk olur.
Göle Belediye Başkanlığını Gazi Arifoğlu’nun dramı ile Vizon Teledeki Belediye başkanının dramı birbiriyle örtüşür. Ancak aralarında bir fark vardır. Vizyon Tele de Belediye Başkanı oğlunu kaybeder Televizyonun ilk yayının da, Gölede ise Göleliler Belediye Başkanını kaybeder Belediye Sinemasının ilk deneme film gösteriminde …
Neyse biz sinemamıza dönelim. Bu arada Göle’ye emeği geçenleri de es geçmeyelim. Özelikle de Göle’nin Karadenizlilerini. Gölelilerin tabiriyle Lazları. Aslında başlı başına bir yazı konusudur Göle’ye yerleşen Karadenizliler. Göle’nin çağdaş modern bir yerleşim yeri olması ve aydınlanması konusunda onların çok büyük emekleri olmuştur. Göle’de birçok yeniliğin öncülüğünü onlar yapmıştır. Çocukluğumun Göle’sinde hızar, marangoz, otel, pastane, kasap, fırın gibi birçok mesleği onlar icra ederdi. Sinemada onların Göle’ye getirdiği o yeniliklerden biridir.
Rize Pazar’dan gelip Göle’ye yerleşen çocukların diliyle ZARKINOS Amca, akranların deyimiyle ZARKINOS Osman olarak tanınan Osman GÜNGÖR ilk filmi Bugünkü Kars Caddesi üzerinde Jandarma Karakolunun biraz ilerisindeki, o dönem Haydar Terzioğlu ile Yusuf Akçora’ nın dükkanları arasındaki yerde halka gösterdiğinde Göle’nin tarihinde bir gün anılacağı hiç aklına gelmemiştir. 1963 yılının o akşamı Göle Sinemasının ilk perdesi açılır.Film makaraları da dönmeye başlar. Artık dar da olsa küçükte olsa Göle’nin de bir sineması olmuş, gezici sinema dönemi Göle’de kapanmıştır. Göle bu yeniliği hemen kabullenir. Dar bir mekanda başlayan bu süreç halkın sinemaya olan ilgisini artırır. ZARKINOS Osman ile Göle’lilerin yaşamına renk katan bu ilk adım daha sonra Modern anlamdaki ilk sinemaya yerini bırakır.
Halkın ilgisinin olduğu her yerde siyasetin ve yerel yönetimlerin bu ilgiye kayıtsız kalması düşünülmez. Göle’nin deneyimli Belediye Başkanı da o ilgiye uzak durmaz. 1968 yılında inşaatı başlayan Göle Belediye Sineması 1969 yılında tamamlanır., ilk filmle açılış yapmak üzere hazırdır. Açılış için sadece bir tören yeterli olacaktır. Dönemin Belediye Başkanı Abdurrahman GAZİARİFOĞLU ile sinemanın kaderi o gün yol ayrımına gelir. Birinin dönemi başlarken birinin dönemi bitecektir. Birinin ilk perdesi açılırken birinin ki kapanacaktır. Ve aylar süren bir çalışmanın ardından beklenen gün gelir. Herkes heyecanlıdır. Belediye Başkanı GAZİARİFOĞLU ise bir yeniliği hemşerilerine sunmanın ve bunu başarmanın mutluluğuyla daha da heyecanlıdır. Takvimin yaprakları 10 haziran 1969 pazartesi gününü gösterirken gözler Oltu Caddesi üzerinde inşa edilen “Göle Belediye Sineması”nın perdesindedir. Gözlerdeki beklenti yerini sevince bırakır. İlk film deneyimi başarıyla sonuçlanır. Bir yenilikle tanışmanın ve başarının mutluluğu herkesin yüreğinden yüzüne sıçramıştır. Bu deneme ardında Belediye binasında bir tören yapılır. Tören esnasında GöleBelediye Başkanı Abdurrahman GAZİARİFOĞLU rahatsızlanır. Kars’a kaldırılır ve hemen mide ameliyatı yapılır. Tam durumu iyiye gitti derken 1969 yılının 11 Haziranını 12’sine bağlayan gece aniden rahatsızlanır ve hayata gözlerini kapar. Gölelilerin modern bir sinemaya kavuştuğu gün ARİFOĞLU toprağa kavuşmuş olur.
Arifoğlu'nun cenazesi Kars’tan Göle’ye getirilir. İstanbul’da bulunan yakınlarının gelmesi için cenaze 2 gün buzlarla bekletildikten sonra toprağa verilir. O süreci Celal GENÇ 16 haziran 1969 tarihli “Yeşil Göle” gazetesinin 95 sayısında “Abdurrahman Gaziarifoğlunun ardından” başlıklı köşe yazısında şöyle anlatır:
“22 yıldan beri ilçemizde bir belediye başkanı vardı. Güleryüzlü alçak gönüllü, hürmetkar bir insan. Küçükle küçük, büyükle büyüktü ve bu yönüyle tüm toplumun gönlünü kazanmıştı herkesin sevgiilsi olmuştu Abdurrahman Gaziarifoğlu. ….. Kendi gayretiyle ilçemize çok modern bir sinema binası inşa ettirerek, bir işçi gibi durmadan çalıştı didindi sinemayı halkın huzuruna açmak için.“ah!,, diyordu. “şu sinemayı çalıştırıp hizmete sokabilsem, çok mutlu olacağım. Zaten bir şeyi de kalmadı ya. Yarın akşam deneme mahiyetinde bir film göstereceğiz...O akşam deneme filmi gösterildiğinde çok heyecanlı ve sevinçliydi. Nihayet Göle’nin bir sineması oldu der gibi konuşuyordu.Ama ne yazık ki sinemayı halkın hizmetine açmadan daha genç yaşında hayata gözlerini kapadı. Kartsan ilçemize merhumun cenazesi getirilirken ilçe halkı gözyaşlarını tutamadı. Çünkü herkese karşı iyi niyet besleyen Abdurrahman Gaziarifoğlu’na son vazifesini yapmak için orada toplanmış bulunuyordu tüm ilçe halkı.Nur içinde yat Ağabey…”
En hüzünlü açılışlardan biriyle perdelerinin açan Belediye Sinemasını Makinistliğini, daha sonra Makinist Ali olarak anılacak Ali ABLAK yürütür. Göle sineması o tarihe göre tam ve modern bir sinema binası olarak inşa edilmiştir. Orda da bir sınıf farkı vardır. Zemin ve balkon biletlerinin fiyatları farklıdır. Balkon fiyatları daha pahalıdır. Bir süre Belediyenin kendisinin işlettiği sinema daha sonra kiraya verilmek süretiyle işletilir. Sırasıyla Marangoz Cimşit’in oğlu Nurettin ŞİMŞEK( Çiçe ), Erol ÖZEN sinemayı işletir. Vizon Teldeki gibi Televizyonla darbelenen Göle Sinaması asıl darbeyi Göle’deki birkaç kahvenin camlarına siyah perde çekerek Video filmlerini oynatmasıyla alır. Artık sinemanın beklenen sonu belirmeye başlamıştır. Sinemamız karı bırak artık kendi sabit giderlerini karşılayamaz. Uzun süre kapısına kilit vurduktan sonra, Yıllardır morgda bekletilen sahipsiz bir ölü gibi toprağa gömülürcesine varlığına fiili olarak son verir. Bir dönem mobilya deposu olarak kullanıldıktan sonra 90 yılların başında, tabelasındaki “Göle Belediye Sineması” yazı yerine “Belediye Düğün Salonu” ibaresinin yazılmasıyla. Göle’nin beyaz perdesiyle birlikte bir dönemde kapanmış olur. Bir zamanlar Cüneyt Arkınların, Kemal Sunaların sesinin yankılandığı binanın yeni sesi Zabit Şeker Zurnası, yerel ses sanatçılarının güçlü avazlardır.
Kendi hüznünü yaşayan sinemamız “Göle Düğünlerinin” salonlara alınmasıyla bir başka toplumsal değişime daha tanık olur. Şimdiyse Oltu Caddesinde bir zamanlar mutlu sonların gösterildiği ve bunun üzerinde babalarının mutluluk hayali kurduğu Göleli genç çiftlerin yaşamlarını birleştirdiği bir mekan olarak onlara katkı sunmaya devam ediyor.
Sinemamızın kısa bir hüzünlü tarihi böyleydi. Ama başında belirtmiştik. bu tarih dışında her Gölelinin belleğinde sinemanın ayrı bir var. Kimi karate filmlerinden sonra karaktecilere öykünür, kimi Türk filmlerinden mutlu sonu üzerinde hayaller kurur, kimi beyaz perdede ilk kez gördüğü büyük şehirlere gitmenin hayalinin ilk adımını burada atardı. Büyük ve uzun erimli hayalleri olanların yanında kimlerinin hayalleri ise küçük ve sadece günlüktü. Oda o gün sinemaya girebilmek .Evet seksenli yıllarda bir sinemamız vardı. Oynatılan yeni filmlerin afişinin Göle’nin merkezinde, şimdiki hükümet konağı köşesine bulunan bir elektrik direği üzerine tutturulan panoya asılması diğer yerleşim yerlerindeki gibi olağandı. Her yerde rastlanabilecek bir durumdu. Ama afişlerin atların çektiği “kaşkalar” üzerinde taşınarak film reklamlarının yapılması Göle’ye özgü bir buluştu. Kaşka üzerinde oynatılan filmin afişini tutan çocuklar avazları çıktığı kadar bağırarak, afişi Göle’nin tüm sokaklarında dolaştırarak filmin canlı reklamını yapar, sinemaya müşteri çekerlerdi. Yaptıkları bu gönüllü çığırtkanlık karşılığında da ise sadece oynayacak filmi ücretsiz seyretme imkanı elde ederlerdi. Yine filmi ücretsiz seyretmek için bir başka grup çocukta sinemanın kapısının önünde beklerdi. Film gösterimi tamamlandıktan sonra sinemayı temizler, bir sonraki matineye ücretsiz girme hakkını elde ederdi. Hatta çocuklar bu işi kendi aralarında sıraya bile koyarlardı. O yılların Göle’sinde bu sıraya bu satırların yazarı dahil olmak üzere girmemiş çocuk yok gibidir. Böylece Göle’nin sineması maliyetlerini en aza indirdiği gibi çocuklarda bir film daha seyrederek hem o günlük hayallerini gerçekleştirir hem de izlenen filmle yeni ve daha büyük hayallerin peşine düşerlerdi…
O gün bu hayalleri kuran çocuklar şimdinin olgun insanları olmuştur. Kimi dünyaya açılan tek penceremiz olan sinemayla hayallerine kavuşmuş kimi ise hayallerinin ardında gitme cesaretini gösteremeyerek Göle’nin onlara biçtiği yaşantıyı kabullenmiş, sinemanın hüznüne ortak olmuştur.
Sadece Yeşil Göle gazetesinin 1969 yayınlanan 89 sayısına baktığımızda o gün Göle için kaleme sarılan ve emek koyan insanlara baktığımızda bile bu gerçek en yalın haliyle karşımıza dikilir. O gün hem gazete çıkaran hem de sinemaya giden insanların hayalleri vardı. Şimdiyse bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünde geçen içinde Göle Sineması olan anıları…16Haziran 2010
Not:Bu yazı Ankara Göle Derneği yayın organı Yeşil Göle Dergisinde yayınlanmıştır.