Ramazan aylarının sesiz gecelerinde onun davula gümbür gümbür vurmasıyla uyanırdı mahalle. Bir rüzgar gibi geçerdi sokaklardan... Ardından ışığı yanmayan evlere bakar ışık yanıncaya kadar davuluna vururdu Işık yandıktan sonra tekrar karanlığa karışarak yoluna devam ederdi. Neredeyse Ramazan ayıyla ve sahurla özdeşleşmişti. Bu yüzden ne zaman ramazan ayı gelse hep o gözlerim de canlanır. Kısa boyuyla, alnındaki çizgileriyle, çukurları içinde kaybolan umut dolu özleriyle yüzünde hiç eksik etmediği tebessümüyle, başındaki kirli tipik Kars şapkasıyla, sigara dumanıyla sararan bıyıklarıyla, herkesle diyalog kuran tatlı diliyle, omuzuna astığı davuluyla ve o davuldan çıkarak bütün Göle’yi sahura kaldıran gümbürtüleriyle....
Kottoların Mahallesinde oturuyordu. En yakın arkadaşı ve komşusu "Kotto Kemal" olduğunda cambazlık ona da bulaşmıştı. Pazartesi ve Cuma günü kurulan canlı hayvan pazarının değişmez cambazıydı. Sabahın köründe pazara (Meydana) gelir pazarı dolaşır, hayvanların fiyatlarını öğrenir Sonra Tüccarlarla satıcılar arasında arabuluculuk yapar rızkını burda temin ederdi. bazen Fiyatları uygun buldu mu kendine alırdı hayvanları. Alıcıyla satıcıyı zorlu pazarlıklar sonucu anlaştırdı mı bu anlaşma anı görülmeye değerdi. Alıcı ve satıcının elleri tokalaşma şeklinde birbirine kenetlenir "Helal-ı Minallah" sesleri arasında sallanırdı. Bu sallayışlarla üç aşağı beş yukarı pazarlık bağlanırdı…
Iyi bir cambaz olmasına rağmen asıl ününü davulcu olarak duyurmuştu. Özellikle Ramazan ve sonbahar ayları onun hasat mevsimi sayılırdı. Sonbaharda ekin ve biçimden sonra başlayan düğünlerde hep davulcu olarak baş köşeye kurulurdu. Bazen "Gakıl" ve bazen de "Şekkili Zabıt" zurnasıyla kendisine eşlik ederdi. Yörenin bütün oyunlarını bilirdi. Onun vuruşlarıyla davulun gümbürtüsü ezgilere dönüşürdü. Bazen davulunu konuştururken sadece kulakları değil gözleri de kendisine hayran bırakırdı. Tüm hünerini sergiler, bir yanda davul çalar biryanda sırtüstü köprü kurar tek ayak üzerinde 360derece döner, davulu bacaklarının arasında geçirir/ daha bunlar gibi yüzlerce oyun sergilerdi. gösterilerinden sonra halay çekenlerden gözüne kestirdiği gençlerin yanına gider davulunu tokmakları bahşiş koparırdı. Buna "Şeveş" denirdi gençler arasında. Bazen aynı kızı seven gençler varsa halayda bahşiş verme rekabete dönüşürdü. Yorulduğunda bir espri yapar, halay çeken gençlerin yorulduğunu söyler" Biraz dinlensinler öyle devam edelim "derdi.
Ramazanda genelde gündüzleri ortalıkta görünmezdi. Gözüktüğü zamansa genelde uykusuzluktan gözlerinin etrafı kabarmış olurdu. Kolay değildi bir ilçeyi tek başına sahura kaldırmak. Bazen uykusuzluğu pahalıya mal olurdu Gölelilere. Uykuya dalıp kalkmadığı gecelerde sahura kalkanda olmazdı. Asıl o zaman hiç gözükmezdi ortalıkta.
Geceleri davul çalarken bir yandan da bildiği türkü ve manileri söylemeyi ihmal etmezdi. Bazıları korktuğunda dolayı yüksek sesle türkü söylediğini ima etse de o içinden geldiği için türkü söylediğini ifade ederdi. Ramazan bitince bayramına bayram katardı. Halkı sahura kaldırdığı için arkasında cümbür cemaat çocuklarla davul çala çala, ev ev dolaşır emeğinin karşılığını alırd. Paralar... pastalar... şekerler..
Düğün ve ramazan dışında resmi bayramlarda da klasını konuştururdu. Sabahın köründen itibaren Şekili Zabıt ile birlikte çalmaya başlarlardı ikisini bir arada görenler onun zayıflığına bakarak Gölede kıtlık olduğunu zanneder, yanındaki Zabitin göbeğine bakaraktan bu kıtlığın sebebini anlarlardı.
Şimdi O da yok Göle’nin Ramazan gecelerinde, Davulu sesiz sessiz ağlar bir duvar üzerinde Bir Çomat’ımız vardı 85'lerin Göle’sinde Bir davulumuz vardı, bir davulcumuz. Şimdi Çomat toprakta yatıyor sessiz Davuluysa bir duvarda kimsesiz